Eğitim Yanılgılarımız

Eğitim Yanılgılarımız   

Yeni bir eğitim- öğretim yılına başladığımız bu günlerde bir eğitimci olarak bu konudaki düşüncelerimi paylaşmak istedim. Ancak devenin ”Neden boynun eğri?” sorusuna verdiği cevap misali neresinden tutsam elimde kalacağını bildiğim için eğitimin sistem boyutuna hiç girmeyeceğim. Sadece eğitim- öğretim sacayağının üç ayağı olan öğretmenler, öğrenciler ve velilerde gözlemlediğim zihniyet yanlışları üzerinde duracağım.

“Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.” Düsturundan hareketle öncelikle benim de içinde bulunduğum öğretmenler grubunun yanılgılarını ele alalım.

Tatili özlediği kadar okulu ve öğrencilerini özlemeyen okula öğrencilerinden sonra gidip son anda derse yetişen, derste de sıkı sık saatini kontrol eden öğretmen yanılgıdadır. Her öğrencinin farklı bir birey olduğunu ve farklı fıtratlarda yaratıldığını hesaba katmadan her öğrenciye aynı yükü yükleyip hepsinden aynı başarıyı bekleyen öğretmen yanılgıdadır. Öğrencilerin geleceğini büyük ölçüde etkileyen ve hem öğrencileri hem de velileri büyük bir heyecana sevk eden sınavların sonuçlarını öğrencileri ve aileleri kadar merak etmeyip takip etmeyen öğretmen yanılgıdadır. Elinde şekil vermeye çalıştığı maddenin kainatın halifesi ve en değerli varlığı olduğunu bilip onu işlerken kuyumcu hassasiyetinden daha fazla özen gösterip geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızı ailesine, vatanına ve milletine bağlı birey olarak yetiştirmeyi birinci vazifesi olarak görmeyen öğretmen yanılgıdadır. Eğitimin bir gönül işi olduğunu unutup aldıklarıyla verdiklerini kıyaslayan öğretmen yanılgıdadır.

Yukarıda saydığım veya sayamadığım yanılgılara düşmeyip büyük bir hevesle görevini icra etmeye çalışan fedakar öğretmenlerimizi bile bezdiren, heveslerini kıran öğrencilerin yanılgılarına değinelim biraz da.

Bediuzzaman hazretleri elektronların devamlı proton ve nötronlar etrafında dönüşünü bile çalışmadaki zevke bağladığı, cansız varlıkların bile çalışmadan kendilerine has bir zevk aldıklarını söylediği halde çalışmanın zevkine varamayan, çalışmayı sırtında taşımak zorunda kaldığı bir yük olarak gören öğrenciler yanılgıda değil de nedir? Kopya çekme öğretmeni aldatma, arkadaşlarına oyun oynama ya da dersten kaçma gibi olumsuz davranışlarını okul hayatının en güzel anıları olarak anlatan öğrencilerin durumu “yanılgı” dan başka hangi sözcükle ifade edilebilir?

itim- öğretim hayatını ilk yıllarında okulun açılışını büyük bir heyecanla bekleyen, kitaplarını aldığında sarılıp koklayan öğrencilerin üst sınıflara geldiklerinde kitap- defter taşımayı küçüklük alameti saymaları gerçekten sadece büyümeyle mi izah edilir? Yanlış bir davranışı karşısında uyarıldığında “Yalnız ben mi yapıyorum?” diyerek suçu başkalarına da teşmil edip kendini savunan öğrencinin durumu tam olarak hangi kavrama karşılık geliyor?

Çocuğunu okula gönderdiğinde evdeki yaramazlıklarından kurtulduğu için derin bir “oooh!” çeken ailelerin yanlışlarına ne demeli peki? İhtiyaçlarını karşılayıp çocuğunu okula göndermekle sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünen; çocuğun başarılarını ve başarısızlıklarını, heyecanlarını ve korkularını, endişelerini onunla birlikte yaşamayan ailelerin durumu konumuza kötü bir örnek değil midir? İyi niyetli ama bilinçsizce yapılan baskıların öğrencinin eğitimine olumlu katkı yapmak yerine olumsuz neticeler doğuracağını bilmemek masum bir davranış olarak değerlendirilebilir mi? Tersten bakacak olursak aklıyla değil hevesleriyle, hisleriyle hareket etme çağında olan öğrencileri “özgür irade kullanma ve kişilik kazanma” kılıfı altında tamamen kendi hallerine bırakanların yanlışları da öncekilerden geri kalır değildir sanırım.

Davranışların sözden daha etkili bir eğitim aracı olduğunu düşünürsek öğrencilere devamlı iyiyi ve doğruyu öğütleyen nutuklar çekip de bu doğruları kendi hayatlarına tatbik edemeyen, yani iyi bir model olamayan gerek aileler gerek öğretmenler aynı derecede suçlu sayılmazlar mı?

Çocuklarımızın eğitimini olumsuz yönde en çok etkileyen medyanın yanlışlarına ise hiç girmeyeceğim. Çünkü:

Bu yazının kapsamı o yanlışlar için yeterli gelmez.

Reyting, yani çıkar kaygısıyla insanların zaaflarından yararlanma üzerine kurulu düzenin düzeltilmesi ancak bu alana ilgi duyan gençlerin sağlıklı bir eğitim almalarıyla mümkündür.

Öğretmen- öğrenci- aile üçlüsüitimde doğruları yaptığı zaman çocuklarımız medyanın zararlarından kendilerini korumayı zaten öğrenmiş olurlar.

Tüm öğretmen, öğrenci ve velilerimiz için doğruların yanlışlardan çok olduğu verimli ve başarılı bir eğitim öğretim yılı dilerken tüm okuyuculara “Eğitime bakışımızı bir kere daha sorgulayalım. Kendimizi şöyle bir silkeleyelim ve yanlışlarımızı döküp aslımıza dönelim.”diye seslenmek istiyorum. “Dönelim” kelimesini geriye gitme yani o şöhretli kavram olan “irtica ile ilişkilendireceklere de Şairler Sultanı Necip Fazıl’ın;

“Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana

Yükseldik sanıyorlar alçaldıkça tabana”

sralarıyla cevap verip yazımı noktalamak istiyorum.

İhsan YALÇIN

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol