Sancılı Günler

SANCILI GÜNLER

Ülkemiz, bugünlerde meçhul bir akıbetin sancıları ile kıvranıyor adeta.

Güneydoğu’da jandarma karakollarına roketatarlarla saldırı ya geçiliyor… Özel Harekât birliği uzun namlulu silahlarla kurşunlanıyor… Yollara mayın tuzakları döşeniyor… Bazı yerleşim merkezlerinde sudan bahanelerle halk devlete karşı ayaklandırılıyor... Emniyet güçleri taşa tutuluyor… Kadınlar ve çocuklar gösterilerde kalkan olarak kullanılıyor... Ülkenin çeşitli yerlerinde gece yarılarında onlarca araba kundaklanıyor...

 
Bu ve benzeri olaylar sürüp giderken DTP Genel Başkanı mikrofonu eline alıp “Bunlar halkımızın demokratik tepkileridir, anlayışla karşılamak gerekir.” diyebilme şirretliğini gösterebiliyor. Böylece bizler de bir zat-ı muhteremden(!) karakol basıp 17 vatan evladının kanını toprağa karmanın, ocakları söndürmenin, anaların gözyaşını akıtmanın, devlete karşı gelmenin, araba kundaklamanın vs. “demokratik tepki(!)” olduğunu öğrenmiş oluyoruz.
 
Hadise bunlarla da kalsa yine iyi… Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Alman dergisi Der Spiegel’e, “Çok sayıda Kürt, geçmişte kökeninden dolayı ayrımcılığa uğradı. Kürtçe konuşmalarına ve yazmalarına izin verilmedi.” gibi talihsiz bir beyanat vererek Avrupalı dostlarımıza(!) şirin gözükmek adına birilerinin-güya-demokratik tepkisini(!) meşrulaştırma gafletine düşüyor. Buna gaflet demekle yetinmek istiyorum; zira ihanet demeye dilim varmıyor, gönlüm razı olmuyor. Gerçi bu, Sayın Abdullah Gül’ün ilk hezeyanı değil. Daha önce de bu “gömlek değiştirenler”in benzer açıklamaları vardı. Ama ne yazık ki “Hafıza-yı beşer, nisyan ile malûldür.” Balık hafızalı bir cemiyet haline getirildiğimiz için dünü çok çabuk unutuyoruz.
 
Bugün, millî varlığımızı tehdit eden bu noktaya nerden ve nasıl geldiğimizi anlayabilmek ve yine bugün “sütten çıkmış ak kaşık” zannettiklerimizin ya da kendilerini bizlere böyle takdim etmeye çalışanların geçmişteki sivri ifadelerinden birkaçını hatırlatmak istiyorum.
 
-Sen, Türküm, doğruyum, çalışkanım dersen, Kürtler de Ben de Kürt’üm, ben daha doğruyum, daha çalışkanım, der.(Necmettin Erbakan)
 
-Bugüne kadar Türküm, doğruyum, çalışkanım dedik durduk. Türkiye’de başkaları yok mu? (R.Tayyip Erdoğan)
-Türkiye’de ırk ayrımına son vereceğiz.(R.Tayyip Erdoğan)
 
-Ne mutlu Türk’üm diyenlerin oyu % 2’dir. (R.Tayyip Erdoğan)
 
-TC, Kürtleri mecburî iskâna tabi tutarak, Kürtleri imha ederek, kendi ana dillerini konuşmalarını yasaklayarak PKK’nın doğmasını sağladı. Böylece Kürtler zulüm görmüş oldu. Bosna’da Müslümanlara zulmedenlerle Güneydoğu’da Kürtlere zulmedenler aynı zihniyetin mensuplarıdır.(Ömer Vehbi Hatipoğlu)
 
-Kur’an Kürdistan’ı da uyandıracaktır. (Ömer Vehbi Hatipoğlu)
 
-Cezayir’den beter olur inşallah. 5000 PKK’lı ile baş edemeyen devlet, 6 milyon İslamcıyla mı baş edecek? Kan akacak, fıstık gibi olacak...(Halil İbrahim Çelik)
 
Bu ifadeler, 90’lı yılların “Millî Görüş”çülerine ait. Bugün “Gömlek değiştirdik.” deseler de üzerlerindeki gömleklerinin yakalarında halen “Millî Görüş” etiketi aleni görünüyor. “Millî Görüş gömleğini çıkardık.” diyen bu ifadelerin sahipleri, “millî” tabirini kendilerine nasıl yakıştırıyorlarsa! Bu ifadelerin sahiplerinin “Türk milliyetçiliği” ile hiçbir alakası olamaz. “Millî Görüş” derken başka bir milliliği kastediyorlarsa o başka. Hülasa, arife tarif gerekmez hesabı, bu ifadeleri de yorumlama ihtiyacı duymuyorum. Çünkü ifadeler o kadar açık ki yanlış ya da farklı anlaşılmaları mümkün değil.
 
Ve yine bir zamanlar devrin başbakanı Sayın Mesut Yılmaz, kalktı “Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer.” dedi. Bütün bunlar, bugünlerimizi hazırlayan dünlerimizdir. İşte biz, bu dünlerden bugünlere geldik. Biz dünümüzü iyi bileceğiz ki yarınlarımıza güvenle bakabilelim. Ya da aynı düşünceyi tersten söyleyecek olursak; bugün içinde bulunduğumuz sıkıntıların temel sebebi, dünümüzü çabuk unutmamızdır.
 
Daha geçen gün başbakanımız Diyarbakır’a gidiyor; halkın kendisini büyük sevgi gösterileri ile karşılayacağını zannediyormuş olacak ki şehir merkezinde çöp dağlarıyla ve kepenkleri indirilmiş işyerleriyle karşılaşınca hayal kırıklığına uğruyor. Bana göre Sayın Başbakan, durumdan en son şikâyetçi olacak olandır. Kimi, kime şikâyet ediyoruz? Çünkü bugünlerin mimarı biraz da Sayın Başbakan’dır. Sayın R. Tayyip Erdoğan değil miydi Siirt’te yaptığı konuşmadan dolayı “etnik bölücülük” yaptığı gerekçesiyle mahkûm olan? Yine Sayın R. Tayyip Erdoğan değil miydi Diyarbakır’a gittiğinde “Kürt sorunu var.” diyen? Evet, o dedi, Kürtler de “Bak, Başbakan bile bize demokratik hak taleplerimiz konusu hak veriyor. Demek ki haklıyız.” diye can yakmaya, ortalığı yakıp yıkmaya başladılar.
 
Hülasa bugün bu yaşananlar, üç-beş tane oy uğruna ve siyasi ikbal için ülkenin millî menfaatlerini hiçe saymanın bedelidir. Ne yazık ki geri dönüşü olmayan bir süreç başlamış bulunmaktadır. Devleti, milleti ve ülkeyi yönetmeye talip olanlar “Dün dündür, bugün bugündür.” mantığı ile hareket etmemeli. Muhalefette iken takip edilen stratejiler sadece iktidar olmak için olmamalı. Oluşturulan stratejiler günübirlik olmamalı; ülkenin yarınları ve âli menfaatleri dikkate alınarak oluşturulmalı. Stratejiler; devletin bekasını, yüce Türk milletin şeref ve haysiyetini, toplumun huzurunu ve refahını hedef almalıdır.

www.cahitcan.com // Cahit CAN

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol