Varmısın Yokmusun?

Var mısın Yok musun?  

Merak:

İnsanoğlu meraklıdır. Türk insanı daha da meraklıdır. Günümüzün popüler meslekle- rinden olan medya mensupları da bizim bu damarımızdan çok istifade ediyorlar. Hiçbir faydası olmayan, eğitici hiçbir unsur taşımayan, sadece merak duygumuza hitap eden programlarla az mı oyaladılar bizi. Yazımıza konu olan yarışma programı da bu babda değerlendirebileceğimiz programlardan ne ilki ne de sonuncusu. Gündemdeki yarışma: 24 saatlik günümüzü çağrıştıran 24 kutu ve içlerinde 1’den 500.000 YTL’ ye kadar ka- zanılacak parayı gösteren rakamlar. Tahminler, hisler, oranlamalar, seyircilere ve yakınlara da- nışmalar… Bütün çaba, büyük miktarlara sahip kutuları sona saklayıp büyük bir kazanç elde et- mek. Farklı elemelerden geçip stüdyoya kadar gelmiş adayların her birinin yarışmacı olma şansı yirmi dörtte bir. Kutusunu da kendi seçemiyor. O da ihtimaller hesabına bağlı.

Merak İlmin Hocasıdır:

Başa dönelim. Hiçbir şeyde israf etmeyen ve israfı sevmeyen, kullarından da israf et- memelerini isteyen Yüce Mevla, merak duygusunu boşuna vermemiştir. Zira merak ilmin hocası dır; ancak merak ettiğimiz ve uğruna zaman ve çaba harcadığımız şeyin iki dünyamızdan en azından birine katkı sağlayacak bir şey olması şartıyla.

İsraf:

Yüce Mevla israfı yasaklayıp iktisadı emrederken “ Yiyiniz, içiniz; fakat israf etmeyiniz.” Diye buyurduğu için israfı yalnız yiyecek ve içecekler sahasında değerlendirme yanılgısına düşüyoruz. Evet, enva- ı çeşit yiyecek ve içecekler hayatımızın devamına vesile olan hürmete değer nimetlerdir. Ancak burada biraz da alabildiğine müsrifçe harcadığımız; ama farkında ol- madığımız daha farklı nimetlerin israfına dikkat çekmek istiyorum.

Zamanın İsrafı:

Öncelikle bu yazının kaleme alınmasına vesile olan zaman israfını ele alalım. Günümüzün yirmi dört saatten bir saatini ebedi hayatı bize kazandıracak beş vakit namaza harcamakta tem bellik ediyor; (kılsak bile daha önemli bir işe yetişecekmiş gibi alelacele kılıyoruz) ama iki üç saatini bugünkü yarışmacı acaba kaç para kazanacak diye TV başında rahatça harcayabiliyoruz. Erkekler maç, bayanlar dizi tutkusuyla en güzel zamanlarını yüreği bile sızlamadan boşa harca- yıp tüketiyor.Yanı yeterli gelmiyor diye şikayetçi olduğumuz zamanı bonkörce harcayıp israf diyoruz.

Yeteneklerin İsrafı:

Kıymetini bilmeyip israf ettiğimiz değerler yalnız zamanla da sınırlı değil tabiî ki. Hepsini sıralamaya bu yazının kapasitesi yeterli gelmez; ama numune olarak denizden birkaç katre daha sunmak istiyorum. Mesela istidatlarımız, yani kabiliyetlerimiz. Bireysel ve toplumsal hayatımızı daha da güzelleştirecek faaliyetler için bize bahşedilen bu nimet de insanoğlunun müsrifliğinden nasibini alıyor. Yok rekor denemesi, yok bilmem ne adı altında hiç kimsenin işine yaramayacak beceriler sergilenmeye çalışılıyor.

Kırk kese altın, kırk değnek:

Söz buraya gelmişken “ kırk kese altın, kırk değnek” hikâyesini anlatmamak olmaz. Rivayete göre bir zaman padişahın huzuruna çok hünerli olduğunu iddia eden bir adam getirmişler. Padişah, adamdan hünerini sergilemesini istemiş. Bay hünerli bilmem kaç metreden attığı ipliği iğnenin deliğinden geçirmiş. Yaptığı iş gerçekten de sıra dışı olduğu için padişah adama kırk kese altın verilmesini emretmiş. Sonra merak edip bu beceri için ne kadar çalıştığını sormuş. Bilmem kaç yılını bu hüner (!) için harcadığını öğrenince de kimseye bir faydası olmayacak böyle bir iş için bu kadar gayretin kar- ı akıl olmadığını belirtip bu sefer de adama kırk değnek vurulmasını emretmiş. Günümüzde de bu değnekleri fazlasıyla hak eden insan sayısının hiç de azımsanmayacak kadar olduğu sanırım su götürmez bir gerçektir.

Sevginin israfı: Bir de sevgilerimizin israfından bahsederek konuyu toparlamaya çalışalım. Önce Yaradan’ı sonra da Yaratan’dan ötürü yaratılanı onun namına sevmemiz gerekirken günümüz insanının kimleri ve neleri sevdiği hepimizin malumu. Makamı, şan u şöhreti ve parayı her şeyden çok sevenlerden bilmem hangi futbol yıldızını yakın akrabalarından daha çok sevenlere kadar geniş bir yelpazeyi oluşturuyor sevgi müsrifleri. Hele bir de sanatçı adlı altın tepsiler içinde halka sunulan insanlara karşı hiç de hak etmedikleri kadar sevgi besleyen hayran kitlesi yok mu? İşte onlar da en büyük sevgi müsrifleridir. Zira sanatçı maskeli bu insanlar, halkı ve kendi hayran kitlesini aşağılamak için adeta sıraya geçiyorlar. Biri, “Benim oyum çobanın oyuyla nasıl bir olur?” diye yakınırken bir diğeri, alkışlarını yeterli bulmadığı hayranlarına “Diyarbakır’dan mı geldiniz, dağdan mı geldiniz?” diye hakaretler savuruyor. Ama asıl suçlu onlar mı, yoksa onlar için çıldıranlar mı? Siz karar verin.

Yaralı gönül sazı eline aldı mı sözü, kalemi eline aldı mı da yazıyı kesmek istemez bir türlü. Sözün güzelliğinin kısalığında olduğunu bilmeme rağmen ben de yazıyı uzattığımın farkındayım. Bu uzun yazıyı yine başa dönerek bitirmek istiyorum. Başta kendim olmak üzere hepimiz kendimizi karşımıza alıp şu soruyu soralım:

Bu kısacık hayatta bize ikram edilen her türlü nimetin kıymetini bilip israf etmemeye VAR MISIN YOK MUSUN?

Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol